Steven Spielberg’in yönetmenliğini yaptığı Saving Private Ryan (Er
Ryan’ı Kurtarmak) filmini bilmeyeniniz yoktur. 1998 yılında sinemalarda
gösterildiğinde olay yaratmış, özellikle de filmin başındaki D-Day
sahnesi ile sinema tarihine adını kazımıştı. Hepimizin oldukça
etkilendiği bu savaş sahnesini 2002 yılında monitörlerimize taşıyan
Medal of Honor ismindeki oyun ile, aynen filmde olduğu gibi, Omaha Beach
üzerinde yaşanan o kanlı savaş sahnesini yeniden yaşamıştık. Öyle bir
oyundu ki, resmen koltuklarımıza çivilenmiştik. Baştan sona sürekli
filme gönderme yaparak ilerleyen ilk Medal of Honor, bizlere İkinci
Dünya Savaşı atmosferini çok iyi yansıttı ve hemen benzer oyunlar
piyasaya sürümeye başladı. Hatta yıllardır kıyas içerisinde olduğu Call
of Duty de, Medal of Honor’ın piyasayı kasıp kavurmasının ardından
çıkagelmiş, ikili arasında büyük bir mücadele ortaya çıkmıştı.
Yıllar boyunca hem Call of Duty hem de Medal of Honor tarafında seri
halinde birçok oyun piyasaya sürüldü. İnişli çıkışlı grafik izleyen
Medal of Honor serisi, ilk çıkış yaptığı dönemdeki başarısını şu
günlerde mumla arıyor. Öyle ki, son olarak piyasaya çıkan Airborne
bölümü ile dibe vurduğunu söyleyenler bile oldu. Bana göre vasatı aşan
bir oyundu, ama rakibi Call of Duty çıtayı çok yükseğe çıkarınca artık
esamesi okunmamaya başladı.
Tüm bu olumsuz taboyu ortadan kaldırmak adına EA Los Angeles
yapımcıları, Medal of Honor serisini hak ettiği yere getirmek için her
şeye yeniden başlamaya karar verdi. Yeni bir ekip, kendini tamamiyle
yeni nesil Medal of Honor’ı yaratmak için ofise kapattı. Tıpkı oyundaki
karakterler gibi saçları sakallarına karışan ekip, yeni nesil Medal of Honor’ı iddialı biçimde piyasaya sürdü. Peki bu kadar çaba karşılığını buldu mu?..
Ben bu sahneyi bir yerden hatırlıyorum
Yeni nesil Medal of Honor, günümüz FPS’lerinde karşımıza çıkan tüm
klişeleri içinde barındırıyor. İşin kötüsü tüm bu klişeler, oyunun en
iyi yanı olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Araç içinde hareket ederken,
işlerin ters gitmesi ve hemen akabinde yaşanan pusuya düşme sahneleri
ile oyunlara başlamaya artık alıştık. Eskiden bu tip sahneler etkileyici
gelir, bizi havaya sokardı. Ancak şimdilerde hangi oyun araç içinde
başlasa anlıyoruz ki, bir şeyler ters gidecek ve araçtan inip hayatımızı
kurtarma çabası içine gireceğiz.
Oyunumuza dönecek olursak, yeni nesil Medal of Honor yüksek tempoda,
sürekli çatışmaların yaşadığı, su katılmamış bir FPS oyunu. Serinin
önceki yapımlarının aksine bu sefer modern arenada savaş veriyoruz.
Amerikanın gizli bir takımının üyesi olarak, Afganistan’da terörist avı
içerisinde buluyoruz kendimizi. Aslında hikayenin gidişatına bakarsak,
her şey çok güzel başlıyor. Tempo yüksek, düşmanlar her yerde. Tam bir
gerilla savaşı. Yani maceranın etkileyici olmaması için hiçbir sebep
yok. Gelgelelim biraz ilerleyince, bir şeylerin eksik olduğunu
hissediyorsunuz. Aynen rakibi gibi modern silahlara, modern savaş
arenalarına sahip, ama yine de çatışmalarda bir ruh eksikliği var. Sanki
lunaparklarda kurulan poligonlara ateş ediyormuşuz gibi bir his hakim.
Ryan’ı Kurtarmak) filmini bilmeyeniniz yoktur. 1998 yılında sinemalarda
gösterildiğinde olay yaratmış, özellikle de filmin başındaki D-Day
sahnesi ile sinema tarihine adını kazımıştı. Hepimizin oldukça
etkilendiği bu savaş sahnesini 2002 yılında monitörlerimize taşıyan
Medal of Honor ismindeki oyun ile, aynen filmde olduğu gibi, Omaha Beach
üzerinde yaşanan o kanlı savaş sahnesini yeniden yaşamıştık. Öyle bir
oyundu ki, resmen koltuklarımıza çivilenmiştik. Baştan sona sürekli
filme gönderme yaparak ilerleyen ilk Medal of Honor, bizlere İkinci
Dünya Savaşı atmosferini çok iyi yansıttı ve hemen benzer oyunlar
piyasaya sürümeye başladı. Hatta yıllardır kıyas içerisinde olduğu Call
of Duty de, Medal of Honor’ın piyasayı kasıp kavurmasının ardından
çıkagelmiş, ikili arasında büyük bir mücadele ortaya çıkmıştı.
Yıllar boyunca hem Call of Duty hem de Medal of Honor tarafında seri
halinde birçok oyun piyasaya sürüldü. İnişli çıkışlı grafik izleyen
Medal of Honor serisi, ilk çıkış yaptığı dönemdeki başarısını şu
günlerde mumla arıyor. Öyle ki, son olarak piyasaya çıkan Airborne
bölümü ile dibe vurduğunu söyleyenler bile oldu. Bana göre vasatı aşan
bir oyundu, ama rakibi Call of Duty çıtayı çok yükseğe çıkarınca artık
esamesi okunmamaya başladı.
Tüm bu olumsuz taboyu ortadan kaldırmak adına EA Los Angeles
yapımcıları, Medal of Honor serisini hak ettiği yere getirmek için her
şeye yeniden başlamaya karar verdi. Yeni bir ekip, kendini tamamiyle
yeni nesil Medal of Honor’ı yaratmak için ofise kapattı. Tıpkı oyundaki
karakterler gibi saçları sakallarına karışan ekip, yeni nesil Medal of Honor’ı iddialı biçimde piyasaya sürdü. Peki bu kadar çaba karşılığını buldu mu?..
Ben bu sahneyi bir yerden hatırlıyorum
Yeni nesil Medal of Honor, günümüz FPS’lerinde karşımıza çıkan tüm
klişeleri içinde barındırıyor. İşin kötüsü tüm bu klişeler, oyunun en
iyi yanı olarak yansıtılmaya çalışılıyor. Araç içinde hareket ederken,
işlerin ters gitmesi ve hemen akabinde yaşanan pusuya düşme sahneleri
ile oyunlara başlamaya artık alıştık. Eskiden bu tip sahneler etkileyici
gelir, bizi havaya sokardı. Ancak şimdilerde hangi oyun araç içinde
başlasa anlıyoruz ki, bir şeyler ters gidecek ve araçtan inip hayatımızı
kurtarma çabası içine gireceğiz.
Oyunumuza dönecek olursak, yeni nesil Medal of Honor yüksek tempoda,
sürekli çatışmaların yaşadığı, su katılmamış bir FPS oyunu. Serinin
önceki yapımlarının aksine bu sefer modern arenada savaş veriyoruz.
Amerikanın gizli bir takımının üyesi olarak, Afganistan’da terörist avı
içerisinde buluyoruz kendimizi. Aslında hikayenin gidişatına bakarsak,
her şey çok güzel başlıyor. Tempo yüksek, düşmanlar her yerde. Tam bir
gerilla savaşı. Yani maceranın etkileyici olmaması için hiçbir sebep
yok. Gelgelelim biraz ilerleyince, bir şeylerin eksik olduğunu
hissediyorsunuz. Aynen rakibi gibi modern silahlara, modern savaş
arenalarına sahip, ama yine de çatışmalarda bir ruh eksikliği var. Sanki
lunaparklarda kurulan poligonlara ateş ediyormuşuz gibi bir his hakim.